‘Medyası güçlüyse Adıyaman da güçlü olur’
ADIYAMAN (İGFA) –Adıyaman Aktif Gazeteciler Derneği (AGAD) ve Küresel Gazeteciler Kurulu (KGK), 6 Şubat depreminde neredeyse yıkılan Adıyaman’ın toparlanma sürecine katkı sağlamak amacıyla “Depremde Medyanın Rolü” konulu panel düzenledi. Adıyaman.
Esnaf Kefalet Kooperatifi Toplantı Salonu’nda moderatörlüğünü gazeteci Necati Atar’ın yaptığı panele, KGK Başkanı Mehmet Ali Dim, KGK Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Levent Eraslan ve KGK Yönetim Kurulu Üyesi Nalan Yazgan da konuşmacı olarak katıldı.
Panele milletvekilleri Resul Kurt ve Mustafa Alkayış, Belediye Başkanı Süleyman Kılınç, KGK yönetim kurulu üyeleri ve il temsilcileri, çok sayıda kurum, kuruluş yöneticisi ve STK temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirildi.
Büyük Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şehitler ve gaziler ile depremde hayatını kaybedenler için saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan etkinliğin açılış konuşmasını AGAD Başkanı İbrahim yaptı. Aslan.
‘ADIYAMAN SAHİP DEĞİL’
Katılımcılara desteklerinden dolayı teşekkür eden Aslan, 6 Şubat depremi sonrasında yaşananların Adıyaman’ın ne kadar metruk bir yer olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirterek, “Günlerdir gelmeyen yardımlar nedeniyle hemşehrilerimizin diri diri can verdiğini gördük. hiçbir şey yapamayan yönetimler. bir ülkede muhalefet sorunu varsa hükümetin eksikliklerini çok sık görme şansımız olmuyor. depremden sonra bu ülkede herkesin kendini sorgulaması gerektiğine inanıyorum. biz olarak Basın bu ülkenin sorunlarını konuşmadı. Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşu veya dernek temsilcilerinin, yöneticilerin hesap vermesi gerektiği gerçeğini konuşmadık. Yükü kendi üzerimize taşımalıyız. Basının ne kadar yaptığını maalesef konuşmuyoruz, nüfusa oranla en çok ölüm ve yıkımın yaşandığı Adıyaman’ın 6 gün boyunca altyazılarda bile yer almadığını görünce değerli olduğunu anladık. .
‘İSİAS OTEL’DE ÇOCUK ÖLÜMLERİ GÜNDEMDE AMA ADIYAMAN’IN ÇOCUKLARI GÜNDEMDE DEĞİLDİ’
6 Şubat depreminde 35 Kıbrıslı çocuğun ölümü ülke genelinde gündemdeyken, Adıyaman’da binlerce çocuğumuzun, onbinlerce insanın ölümünden kimse bahsetmedi. Özellikle ana akım medyadaki meslektaşlarımız 6 gün boyunca bu konuyu konuşmadılar. Bunları söylerken bir STK lideri olarak kendimden utanıyor, vefat eden tüm hemşerilerimizden özür diliyorum. Gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Basının değerini gördük. Bunu yaşadık. “Başka ülkelerde yaşayanların da bu durumu yaşamaması için bu konu üzerinde çalışıyoruz” dedi.
‘YILLARDIR BU ÜLKENİN GERÇEKLERİNİ KONUŞMADIK’
Malatya’da 6 bin, Gaziantep İslahiye’de ise 8 bin konut yıkılırken, 9 bin konutun teslim edilmesinin Adıyaman’ın ne kadar terk edilmiş durumda olduğunu ortaya koyduğunu söyleyen Aslan, “Çünkü yıllardır bu ülkenin gerçeklerini konuşmadık. Çelikhan yolundaki kazalarda hemşehrilerimizin öldüğünü yazamadık, yöneticileri sorgulamadık, Adıyaman tütününün neden ve neden büyük şirketlere feda edildiğini yazamadık, yazsaydık, konuşsaydık, sorgulasaydık belki bu Bugün ülke bu durumda olmazdı. İçimizden geldiği gibi konuşmak istiyoruz ama söyleyemiyoruz. Söylesek başımıza ne gelir diye sorgulayan bir ülke haline geldik. “Yaşadık, yaşıyoruz.” Yaşayacağız ki, suçu kendi üzerimize almazsak, bu gerçekleri konuşmazsak, duyurmazsak bu ülke kalkınmaz” dedi.
‘BARONLAR DEPREM SABAHINDA ADIYAMAN’DAN AYRILDI’
AGAD Başkanı Aslan da kentin kaderine terk edilmesine isyan ederek, “Deprem sabahı Adıyaman’ın kanını emen baronları bu ülkeyi terk etti.” “Hepsi çocuklarını büyükşehirlere götürdüler. Onlar çocuklarını orada özel okullara gönderirken biz bu ülkede kaldık. Bu ülkenin tozunu dumanını yutan bizsek, sorgulamamız, konuşmamız lazım” dedi. Adıyaman’da yerel medya çok güçlü olsaydı ve ayakta kalsaydı belki de sevdiklerimizi diri diri gömmezdik.
3 günlük gazete ve televizyonumuza bağlı tüm binalarımız yıkıldı. Hiçbir yönetici, STK, kimse arayıp sormadı. Çünkü 81 ilde olduğu gibi Adıyaman’da da hiçbir meslektaşımızın hayatta kalması istenmiyor. Bugün bu ülkede her türlü sıkıntıyı yaşarken, çocuklarınıza hizmet bulamazken, çocuklarını resmi araçlarıyla özel okullara gönderen zenginler sorgulanmalıdır. Yerel medyanın ne kadar değerli olduğunu 6 Şubat’ta tüm sevdiklerimizi diri diri gömdüğümüzde öğrendik.
‘FİLİSTİN’E ARDIMCI OLANLAR ADIYAMAN’DAN KONUŞMADI’
Ana akım medyanın tekelinde olduğumuzu, ana akım medyanın sadece bağlı olduğu kurum işverenlerinin talimatıyla gittiği ilde yayın yaptığını gördük. Hatay’ı 24 saat canlı yayınlayan kuruluşların hangi siyasi partiden olduğu belli. Kahramanmaraş’ı kimin gündeme getirdiği biliniyor. Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin kimliğine sahip çıkan, her türlü imkana sahip olanlar, on binlerce insanın enkaz altında kaldığını söyleyemeyecek kadar korktular. STK’lar ve dernekler bunu dile getiremedi. Filistin’de kim olursa olsun çocukları katledenleri kınıyorum. Ancak Adıyaman bu haldeyken herhangi bir açıklama yapmayanlar Filistin Demokrasi Parkı önünde eylem yapıyor. Filistin’dekiler de insan ama 6 Şubat depreminde Adıyaman’da sevdiklerimizi kefensiz toplu mezarlara gömdük. Filistin için bu çabayı gösteren Adıyamanlı STK’ların 6 Şubat depremiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmaması çaresizliğidir. Her türlü mevki ve mevki için her türlü dalkavukluğu yapanların sorgulanmasını istiyoruz.
‘Sorunları dile getiremeyen muhalefet olduğu sürece iktidar hatalarını görmez’
Mikrofon uzatıyoruz, ‘Konuş’ diyoruz ama konuşmuyorlar. Milletvekilleri buraya gelmeye tenezzül etmeyen, grup toplantısı yapmayan, iki gün burada kalmayan, konteynerde yaşananları dile getiremeyen bir muhalefet olduğu sürece iktidar görmeyecektir. onun hataları. Sevdiklerimizi kaybederken, günlerce gelmeyen yardımlarla karşı karşıya kalırken, insanlar ekmeğe ve suya muhtaçken, tweet atamayan, konuşamayan siyasetçilerin ve STK’ların bu pozisyonları bırakmaları gerekirdi.
Biz yerel basın olarak bu ülkede siyaset yapan STK’ları, iktidarı ve muhalefeti sorgulayamadık, yaptıkları hataları dile getiremedik. Çifte bağlarla ya da başımıza ne gelecek korkusuyla. Hepimiz yok edildik. Beyin sarsıntısından daha fazlası ne olabilir? Acımızı bizimle paylaşmayanlarla, ‘Bu ülkenin sahibi biziz’ diyenlerle yüzleşmedikçe bu ülke kalkınmaz.
‘KİMSE YEREL BASININ HAYATTA KALMASINA DESTEK VERMEDİ’
Söylenecek çok şey var ama yerel basının ne kadar değerli olduğunu burada gördük. Yerel basının ayakta kalması için kimse destek vermedi. Yerel basın ve kurumlar güçlü olduğunda hatalar sorgulanabilir. İşi takip etmekten başka bir şey yapmayan, yönetici ve yöneticileri sorgulamayan basının bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur. Enkazın önünde çocuklarını bekleyen insanlar konuşamazken biz Filistin için savaşıyorsak en büyük ihanet Adıyaman’a yapılıyor demektir. Medya 6 gün boyunca altyazı bile kullanmadı ve on binlerce sevdiklerimizi kaybettik. Nedeni tartışıldı mı? Bahsedilmedi mi? Çünkü bu ülkenin STK’ları sadece siyasetçileri ve hükümeti pohpohlamaya çalışırsa kaybeden hep biz oluruz. Yerel medyanın ne kadar değerli olduğunu depremde gördük” dedi.
‘DEPREMDE BÜTÜN ŞEHİR ÇÖKÜNTÜ ALTINDAYDI’
Moderatör gazeteci Necati Atar, “Deprem sırasında neler yaşandığını, Türkiye’nin gündemine nasıl gelip gelmediğini depremin üçüncü gününde öğrendik. Saat 04.17’den 20 dakika sonra depremin meydana gelmesiyle bir ulusal televizyon kanalı valilikle temasa geçti. Vali, ekiplere ulaşamadığını söyleyerek, başta AFAD olmak üzere devlet birimlerini Adıyaman’a yardıma çağırdı.İlgili kanalın muhabiri, hasar tespit çalışmalarının başlatılıp başlatılmadığını sorduğunda, Vali “Hiçbir yere ulaşamıyoruz” dedi. Ama bu açıklamalar bir daha hiçbir kanalda yayınlanmadı. Enkazın altından sağ çıkan biziz. Çünkü hepimiz, bütün şehir enkaz altında kaldık. Hiçbirimiz bilmiyorduk. Şehir ne durumdaydı. Elektrikler kesikti. Akrabalarımıza ulaşmaya çalışıyorduk ama iletişim yoktu. Gün ağardığında şehrin tamamen yıkılmış olduğunu gördük. Ne olduğunu bilmiyorduk çünkü oradaydı. elektrik ve internet bağlantısı yok. Depremin ilk anından itibaren adı 11 ilin ortasında yer alan Adıyaman, bazen ‘Komşusunun depremini yaşadı’ denilen ama binlerce insanın enkaz altında hayatını kaybettiği şehirdir. kefensiz gömdüler, sevdiklerinin naaşlarını kilometrelerce araçlarının bagajında toprağa gömdüler. Ancak Kahta’da çekilen görüntülerin ardından ‘Adıyaman’da hayat normale döndü’ denildi.
‘DEPREMİN 11 İLDE OLDUĞUNU SÖYLEYEREK SORUMLULUKTAN KAÇIYORLAR’
Tüm bunları deneyimledikten sonra bu paneli düzenleyen AGAD ve KGK yöneticilerine teşekkür ediyorum. Bir ile gerekli yardım veya arama kurtarma ekiplerinin gönderilmesinde medyanın yaptığı haberler büyük değer taşıyor. Sayın Valimiz bile depremden 20 dakika sonra Adıyaman’daki felaketin boyutunu tüm Türkiye’ye duyurmaya çalışırken sessiz kaldı. Aslında iletişim eksikliği ve enkazdan çıkamamamız nedeniyle kimseyle iletişime geçemedik. Ancak 2. veya 3. günde ulusal medyada depremi yaşamaktan ziyade hisseden iller arasında Adıyaman’ın da anıldığını öğrendik. Depremin 11 ilde meydana geldiği, büyük felaketin 11 ili vurduğu saçmalığının artık sona erdirilmesi gerekiyor. Deprem kent merkezi olarak sadece Adıyaman ve Hatay’da yaşandı. Deprem yaşanan iller arasında Kahramanmaraş ve Malatya’yı da sayarsak devletin kaynakları Adana, Gaziantep, Şanlıurfa ve Diyarbakır’a yönlendirildi. Üçüncü günün sonunda oradan buradan yardımlar gelmeye başladı. Bu şehirlerde büyük bir yıkım olmamasına rağmen devletin kaynaklarının deprem yaşamayan illere yönlendirilmesi ve 11 ilde sürekli afet yaşandığına dair haberler yapılması gerekenin yapılamamasının bir örneği olduğu ortaya çıktı. İlk müdahale edilmesi gereken yerlere ve sorumluluktan kaçmaya yöneliktir. “6 Şubat’ta Adıyaman’da meydana gelen depremde hayatını kaybeden on binlerce insan görmezden gelinerek istatistik olarak kayıtlara geçti” dedi.
DİM: BÜYÜK BİR TRAJEDİ
KGK Başkanı Mehmet Ali Dim şunları söyledi:
“Çok büyük bir trajedi. Buna hem siz hem de ben bizzat uzaktan, televizyon ekranlarından, sosyal medyadan şahit olduk. Yaşadığınız bu trajediyi sizin kadar derinden hissetmemiz elbette mümkün değil. .Ne kadar empati kurup anlayabiliriz dersek yalan söylemiş oluruz.Gazeteci olarak ikinci günden itibaren deprem bölgesindeydim.Hatay,Kahramanmaraş,Şanlıurfa bölgelerine gittim.Buraya gelecektim. ancak yollar kapalı olduğu için daha sonra Adıyaman ve Malatya’ya gelmek üzere bölgeden ayrıldık.Depremin 10. gününde Adıyaman’a geldik.Adıyaman’da manzarayı gözlemleme şansımız oldu.Adıyaman’ın yansımalarını da gördük. 6. günün ardından kendi gözlerimizle ekranlardayız.Deprem sonrası Lider İbrahim Aslan’ın şehrin sesini duyurmak için çadırda televizyonunu yayınlaması bizler için mutluluk kaynağı oldu.Deprem gecesi ile ilgili ilk bilgiler Kahramanmaraş 11 ilde böyle bir depremin olacağı kimin aklına gelirdi? Bu kadar geniş bir coğrafyada böyle bir depremi hayal edemiyorduk. Gün ağarırken depremin en çok Adıyaman, Hatay ve Kahramanmaraş’ı vurduğu ortaya çıktı. Toplumsal olaylarda ve doğal afetlerde elbette en güvenilen ve en çok dikkat edilen organ medyadır. Bu noktada medyanın ne kadar objektif olduğu, ne kadar duyarlı ve hassas davrandığı önem kazanmaktadır.
Depremi başından beri takip eden, üyemiz olan 4-5 gazeteci arkadaşımız vardı. İçlerinden biri, ertesi gün bazı kurtarma çalışmalarından bahsederken bunlardan bahsetmedi ancak kurtarılamayacaklarından da söz edilmedi. Talimatlar yukarıdan gelir. Bu tür talimatların nereden geldiğini biliyoruz ama bu tür acıları asla engellememeliler. Dayanılmaz bir trajediyi hep birlikte yaşıyoruz ama medyanın bu durumu sansür yerine daha açık ve anlaşılır bir şekilde sunması yararlı olurdu. Adıyaman’ın durumunun ilk 6 günde altyazılarda bile yer almadığı söyleniyor ancak örneğin Malatya da bu durumun medyada yeterince yer verilmemesinden şikayetçi. Hatta nüfusa bakıldığında depremde en çok zarar gören il Adıyaman oldu. Dünyada 3 bin bina çökerken, hepsine aynı anda kurtarma ekibi gönderebilecek bir devlet var mı? Bu kadar büyük bir felakete anında müdahale edip insanları enkaz altından hemen çıkarabilecek bir gücün olduğunu düşünmüyorum. Gerçekçi olmalısın. Evet kanser öldürür ama önemli olan kanser olmamaktır. Beyin sarsıntısı böyle. İnsanları deprem değil binalar öldürür. Depreme dayanıklı şehirler inşa etmeliyiz. Eğer imar aflarıyla bu depreme hazırlıksız yakalanmamıza katkıda bulunmasaydık bu olmayabilirdi. İmar affı sadece ülkemizde mevcuttur. Ülkemizde imar afından, ne tür çimento, kum kullanıldığı, demirin yeterli olup olmadığı gibi kriterlere bakılmaksızın herkes faydalanmaktadır. Daha sonra deprem olunca birçok insanımızı kaybettik. “Umarız bundan sonra imar affı olmaz ve uluslararası kriterlere uygun binalar inşa ederiz.”
‘HABERLERDE ADIYAMAN’I GÖRMEYEN MUTLULUK DUYDUK…’
Gazeteci Necati Atar da medyanın Adıyaman’daki depremi Türkiye gündemine nasıl taşıdığını İsias Oteli faciasında çocuğunu kaybeden bir annenin ağlamasından anlaşıldığını belirterek, şöyle konuştu: “Bu anne bunu yaptığında mutlu olduğunu söyledi. Deprem sabahı Adıyaman’dan haber alamadı ama daha sonra tüm şehrin yerle bir olduğunu anlayınca yaşadıklarını anlattı.”
Adıyaman’la ilgili medyada çıkan haberleri ve Adıyaman’daki faciayla ilgili sosyal medyada yaşananları çok sonra öğrendik. Bu gibi durumlarda bilgi kirliliği yaşanabilmektedir. “Kötü niyetli paylaşımlar, siyasi ve ideolojik paylaşımlar yapılabilir” dedi.
‘Gündemde Kalarak Bağırmaya, Yardım İstemeye Gerek Yok’
SODİMER Lideri Prof. Dr. Levent Eraslan ise, “Bağıran kendini ortaya çıkarmıştır ve en yüksek sesle bağıran da Gaziantep Belediye Başkanıdır. Çünkü onların bir diasporası var. Adıyaman gerçekten geride kaldı. Nereden? Çünkü Adıyaman halkı tıpkı Hatay Kırıkhan gibi sosyal medya kullanmıyor ve gerekli gündemi oluşturacak güce sahip değil. Gündemde kalarak bağırmaya, yardım istemeye gerek yok. Bu devletin makro politikaları olması gerekiyor. AFAD diye bir kuruluş var. AFAD planında yoldaş şehir hangisi? İkiz beyin sarsıntısı literatürde yer almamaktadır. Elbette hareketler var ama insanlar kaplarda, güç ise kurallarda. Ne yazık ki 6 Şubat’ın yıldönümünde insanlar fotoğraf çektirmek için deprem bölgelerine geldi. Deprem sırasında sosyal medyanın hem iyi hem de kötü yanlarını gördük. Kimse böyle bir yıkıma ve yıkıma hazır değildi. Sosyal medya hızla organize edildi. Yardım sağlandı. Ancak ikinci günden itibaren elma gibi ikiye bölündük. Sosyal medyayı karıştırmanın bir anlamı yok. Bunu doğru kullanmalıyız. Sosyal medya günün 3 saati online olduğumuz bir yapıdır.
‘FELAKET GAZETECİLİĞİNİ GELİŞTİRMELİ’
Bu ülke bir afet coğrafyasıdır. Daha sonra afet makro planlaması yapmamız gerekiyor. AFAD’la bu olmaz çünkü AFAD Ankara’dadır. Bütün imzalar orada atılıyor. Ya bölge bölge güçlü alanlar yaratacaksınız ya da yeniden düzenleyeceksiniz. Afet gazeteciliği gelişmeli. Afet gazeteciliği gazeteciliğin bilgi yayan bir parçasıdır. Bu bölümde görev yapan gazetecilere, afet öncesi ve sonrasında kamuoyunu bilgilendirmek, farkındalık yaratmak ve afetzedelere destek olmak gibi önemli görevler düşmektedir. Depremde klasik medya çökmüştü. Sosyal medyanın itici gücü karar vericilerin çeşitli kararlar almasına neden olmuştur. Yıkılan ve harap olan binaların yapı denetimlerini, zemin etütlerini, kum ve demir izinlerini kim imzaladı? Ankara’da küçük bir kulübe yaptırıyorum, vermediğim evrak kalmadı. Bu binalar nasıl inşa edildi? Belediye başkanı nasıl Rönesans Sitesi’nin müteahhitine ‘Bu iyi bir adam’ diyebilir? Müteahhit ‘Bina çökmedi’ diyebilir. Psikososyal çadır hikayesi. Ona ilaç verip sakinleştirmesi için gönderiyorlar. Psikososyal desteğin en iyi şekilde sağlanması gerekiyor. Bu çocukların öğrenme eksikliklerinin, psikososyal temellerinin, göç edenlerin ve geri dönenlerin medya tarafından işlenip ele alınması gerekiyor. Afet gazeteciliği çok değerli bir alan. İşte temel unsurlar. Birincisi doğruluktur. Depremde kaç kişi öldü? Bu hâlâ Türkiye’nin sorunudur. Doğru konuşacağız, doğruyu söyleyeceğiz, hızlı olacağız. Afet durumlarında hız ve kontrollü bilgi çok değerlidir. Açık ve basit olmalıyız. Herkesin anlayabileceği bir dille konuşmalı ve hassasiyeti sağlamalıyız. Mesela bize yıllarca ‘Masanın altına girin’ dediler, masanın altına girenler öldü. Bunun herkese öğretilmesi gerekiyor. Japonya örneğini vermekten nefret ediyorum. Oradaki insanlar akıllı mı, biz mi aptalız? Neden bir atılım yapmıyoruz? Bu bir bilinç sorunudur. Karar vericilerin büyük bir onur misyonu vardır. Bunları yapmazsanız bir sonraki depremde anlatacak kimseyi bulamazsınız. “İmar Kanunu’nun bir an önce çıkması ve tüm paydaşların bu kanuna katkı sağlaması gerekiyor” dedi.
‘SUÇU BİRBİRİMİZE YÜKLEYEREK HİÇBİR YERE ULAŞAMAYIZ’
Son olarak konuşan gazeteci Nalan Yazgan kendisinin de depremzede olduğunu belirterek şunları söyledi:
“1999 depremini yaşadım ama maalesef o günden bugüne çok fazla yol kat edemedik. Hem medya hem de devlet olarak başarısız olduk. Birbirimizi suçlayarak bir yere varamayız. Önemli olan kimin ne yaptığını tespit etmek ve bunu yapmaktır. özeleştiri yaparak eksik olanı, ona odaklanıp düzeltmek. Bu da ancak yerel medyada yapılabilir.” Bunu sadece ana akım medyada değil, ana akım medyada da yapmalıyız. Depremden önce ana akım medyada sürekli ‘Büyük Marmara depremi geliyor’ diye haberler görüyorduk. Konu hep İstanbul’du. Ancak bu coğrafyanın her bölgesinde deprem riskinin bulunduğunu biliyoruz. Buna hem ana akım hem de yerel medyada hazırlıklı olmamız gerekiyor. Medyanın rolü çok yüksektir. Değerlidir. Medya devletin planlamasına destek vermeli. Yerel medya kamuoyunun bilgilendirilmesine, bilinçlendirilmesine ve farkındalık yaratılmasına katkı sağlamalıdır. Mesela hayat üçgeni çok kıymetli. Bu konuda kamuoyunun bilinçlendirilmesi için televizyonda daha fazla çalışma yapılabilir. Batı’da çocuklar okulda tatbikatlarla yetiştiriliyor mesela. Bu durum ülkemizde de geçerlidir. Tip egzersizlerinin genişletilmesi gerekiyor. Biz hep imar konusunu konuştuk, ben hem imar barışına hem de affa karşıyım. Deprem anında nerede olacağımızı bilmiyoruz. O halde bu bir sosyal sorumluluktur. Hepimizin araştırma yapması ve talep etmesi gerekiyor. Avcılar’da yerel yönetime aday olmak isteyen bir siyasetçi, “Bana oy verirseniz her binaya bir kat daha veririm” diyor. Beklenen İstanbul depreminde Avcılar’ın büyük risk altında olacağı söyleniyor. Böyle bir yerde böyle bir söz veriyor ama bu bir arz talep sorunu. Seçmenin de biraz daha bilinçli olması gerekiyor. Bazen insanlar hangi bilgiye ihtiyaç duyduklarını veya bu bilgiye nereden ulaşacaklarını bile bilmiyorlar. Bilgilendirici yayınlara yer ayrılmasını sağlamalıyız. Artık herkes sosyal medya kullanıyor. İnsanlar enkaz altından pozisyon alıyor. Ancak afet anında interneti kullanamadığınızda veya bağlantı kuramadığınızda sosyal medya kullanmanın hiçbir maliyeti yoktur.
Telekomünikasyon şirketlerinin baz istasyonlarını nereye kurduğu kadar internet ve sosyal medyanın nerede olduğu da önemli. Depremlerde binalar çöktüğünde baz istasyonları da çöküyor ve iletişim imkansız hale geliyor. Baz istasyonlarının binaların üzerinde değil, sağlam çelikten yapılmış kuleler üzerinde olması gerekiyor ki olası bir felaket anında iletişimin devam etmesi ve durmaması sağlansın. Bunun için basın gerekli farkındalığın yaratılması yönünde çalışmalar yapabilir.
Ayrıca kolektif hafızamız da çok zayıf. Ama dünyada da bu böyle. Medya olarak toplumsal hafızanın savunulması ve korunması konusunda çok önemli bir sorumluluğumuz var. Sempatik olmasa da gösterişli haberleri öne çıkarmak yerine, deprem ülkesi olduğumuzu hatırlayarak kamuoyunu bilinçlendirmeye devam etmemiz gerekiyor. Deprem sonrası sosyal destek ve dayanışma da medyaya çok önemli bir misyondur. Ancak Adıyaman aslında sadece İsias Oteli ile anılmıştır. Bu kadar büyük bir yıkım olduğunu bilmiyordum çünkü duymadım. Buradaki yıkımın bu kadar yaygın olduğunu bilmiyorduk. “Bundan sonra neler yapabileceğimizi konuşmamız lazım.”
‘GELENEKSEL MEDYANIN SORUMLULUĞU VAR’
Son olarak kapanışta konuşan KGK Başkanı Dim, sosyal medya ile geleneksel medyanın çok farklı kullanım alanlarına sahip olduğunu belirterek, “Sosyal medyada insanlar istediğini yazıp silebiliyor. Ama klasik medyada böyle bir şey yok” dedi. Biz her zaman yargılanırız ve sorumlu tutuluruz. Klasik medya “Hesap verebilirlik vardır. Tedbirli olmam lazım, ona göre hareket etmem lazım, toplumu bilgilendirmem lazım. Klasik medyayı sosyal medyayla eşleştirmenin hiçbir anlamı yok. Sosyal medya bu yüzyılda karşılaştığımız trajik durumlardan biridir. Doğru kullanıldığında faydalıdır, ancak yanlış kullanıldığında tehlikelidir. Doz önemli” dedi.